Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Röportajlar Genco Erkal: Tiyatro başımın tacı - Magazin haberleri

        Tiyatromuzun 80 yaşındaki çınarı, usta oyuncu Genco Erkal, “Tiyatro başımın tacı” diyor ve ekliyor: “Tiyatroda umudu paylaşıyoruz, ilerleyen aydınlığın içinde olduğumuzu görüyoruz. Beni ayakta tutan da ilerleyen aydınlığın içinde olmak”

        "BENİ AYAKTA TUTAN İLERLEYEN AYDINLIĞIN İÇİNDE OLMAK"

        Az sonra okuyacağınız söyleşiye yani Genco Erkal’ın yanına her zamanki gibi mutluluktan uçarak gittim. Kenter Tiyatrosu’nun fuayesinde yan yana yürürken, duvardaki 1960’ta ‘Evdeki Yabancı’ oyununun son genel provasında çekilmiş fotoğrafın önünde durduk. Muhsin Ertuğrul, Müşfik Kenter, Yıldız Kenter, Şükran Güngör, Kamuran Yüce, Ergun Köknar, İbrahim Turgut ve Genco Erkal bir arada fotoğrafta... Fotoğraf değil, “İyi ki’ler geçidi... Genco Abi “Kenterler’in İstanbul’a gelişinin ikinci yılında Site Tiyatrosu’nda sahnelemiştik bu oyunu. O zamanlar çok yeniydim tiyatroda, 22 yaşındaydım, toydum. Eleştirmenler ‘Kenterler ve o’ diye başlık atmışlardı” dedi.

        REKLAM

        GÖVDESİ UMUTTAN BİR ÇINAR

        Bugün 27 Mart Dünya Tiyatro Günü, yarınsa Nâzım’ın “Bütün mesele yürekte” dizelerinin vücut bulmuş hali olan o kocaman ‘o’nun, tiyatromuzun 80 yaşındaki özellikle gençlerin sarılmaya doyamadığı, gövdesi umuttan çınarı Genco Erkal’ın doğum günü. Tiyatronun ve Genco Abi’nin varlığına her gün şükredenlerdenim ben, onlar benim dost omuzbaşlarım, yaşama sevincim... Tiyatroya da Genco Abi’ye de bütün kalbimle “Ne güzel şey yaşamak sizi, ne güzel şey sizinle yaşamak” diye sesleniyor ve tadı her zamanki gibi damağımda sohbetimize geçiyorum...

        Çocukluğundan konuşarak baş- layalım Genco Abi, evdeki kumaşlardan kuklalar ve bebekler yapıp oynatan o güzel çocuktan...

        7-8 yaşlarındaydım o zamanlar. Annem ve babam çalıştıkları için yazları beni teyzemin Kısıklı’daki evine yollarlardı. O evin bahçesinin yanında bir gazino, gazinonun arkasında da uzun bir alan vardı. Oraya cumartesi akşamları tiyatro gelirdi. Gezginci tiyatrolar, İsmail Dümbüllü, Şevki Şakrak gibi ustalar geleneksel Türk tiyatrosundan örnekler sunarlardı. Her oyun öncesinde kantolar çalınırdı. Biz de her cumartesi evimizle gazinoyu ayıran tellerin önüne halılar serer, bedavaya oyun seyrederdik. İzlerken kendimi göğe eriyor gibi hissederdim. O yılların etkisiyle benim oyunculuğumda geleneksel Türk tiyatrosuna, ortaoyununa dayanan izler çok derindedir.

        REKLAM

        “Ben de sahnede olsam” diyor muydun içinden?

        İçimde büyük bir tiyatro aşkı vardı. Eve dönüp kendi sahnemi kuruyordum ve gördüklerimi tekrarlıyordum, taklit ediyordum.

        Kendi kendine mi seyircili mi?

        Önceleri kendi kendimeydi, sonraki yıllarda babamın huzurunda. Bir keresinde pencerenin perdesini tiyatro perdesi yaptım, içinden çıkıp oynamaya başladım. Babam “Eyvah, bu çocuk köçek olacak. Tiyatroya gitmesini yasaklıyorum” dedi.

        "GİZLİCE TİYATROYA KAÇARDIM"

        Yasak ve sen! Olacak iş mi!

        Olamadı da zaten! Bir yengem vardı, o da tiyatroya çok meraklıydı. Onunla birlikte gizlice gündüz matinelerine kaçı- yorduk. Sonradan da istemedi babam tiyatrocu olmamı. “Amatör olarak yapabilirsin ama meslek olmaz” dedi. Robert Kolej’deyken hep amatör olarak tiyatro yaptım. Sonra İstanbul Üniversitesi’nde psikoloji okudum ama bir yandan da amatör tiyatro faaliyetlerine katılıyordum. Profesyonelliğe geçişim Muhsin Bey’den (Ertuğrul) gelen teklifle oldu.

        REKLAM

        Muhsin Hoca’yı tanıyor muydun, nasıl kesişti yollarınız?

        Teknik Üniversite’den arkadaşlarla kurduğumuz bir genç oyuncular topluluğumuz vardı. 1957’de ilk Erdek Festivali’ni biz düzenledik. Muhsin Bey, orada açıkhava tiyatrosu yaptığımızı duymuş “Kim bu içine tiyatro aşkı düşmüş genç- ler?” diye sormuş. Öğrendikten sonra da “Onlara bir hediye yapmak istiyorum, ne isterler?” diye sordurdu. En çok ihtiyacımız olan şey oyunlar sırasında müzik vermek için bir teypti. Söyledik, ertesi gün Ankara’dan geldi o teyp.

        Helal olsun, gençlerin yanında!

        Öyleydi. Sonra bana “Genco İngilizce biliyor, gelecek sene İstanbul’da bir oyun oynayacağım. Teksti o çevirsin” diye haber yolladı. Çevirdim, oynandı. Ertesi yıl da “Kenterler İstanbul’a geliyor. ‘Çöl Faresi’nde bir rol var. Genco oynasın” dedi. Lisedeyken Ankara’da izlemiştim o oyunu hatta Yıldız Hanım’ı (Kenter) izlerken “Nasıl böyle bir oyuncu olabilir?” diye dilim tutulmuştu. Seneler sonra o oyun benim de ilk profesyonel oyunum oldu.

        REKLAM

        "EN GÜZEL AN SELAM ANIDIR"

        Babanı nasıl ikna ettiniz?

        “Muhsin Ertuğrul, Müşfik Kenter ve Yıldız Kenter var. Bana ‘Gel’ diyorlar. Ben senin istediğin gibi psikoloji okuyorum, sen de bir kez müdahale etme” dedim. Bir seferlik “Tamam” dedi. Selamda ayaklarım yere basmıyordu. En güzel an hep selam anıdır zaten, hele ki seyirciden coşkulu bir alkış geliyorsa... Babam da oyunu seyretti ve bir daha “Hayır” demedi bana.

        Şimdi o 7-8 yaşındaki, içine tiyatro aşkı düşmüş çocukla yüz yüze gelsen, ne dersin ona Genco Abi?

        Önce sıkı sıkı sarılırım ona, sonra da “Sen neler yaşayacaksın neler, önünde ne dikenli yollar var. Hem çok mutlu olacaksın hem de çok acı çekeceksin, çok mücadele edeceksin. Ama ben senin gözlerinde o gücü görüyorum, sen bu işi becerirsin” derim.

        REKLAM

        "ÖZGÜR OLMAYI SEÇTİM"

        Yarın 80 yaşına giriyorsun Genco Abi. Seneye senin tiyatrodaki 60. yılını, kurucusu olduğun Dostlar Tiyatrosu’nunsa 50. yaşını kutlayacağız. “Kankam” dediğin Nâzım’ın dizelerinden hareketle sorayım, bütün zorluklara, baskılara rağmen “Yaşadım” diyebilmenin hazzıyla dolusun öyle değil mi?

        Öyle! Ülkemizin durumuyla ilgili mutlu olmamamı gerektirecek çok sebep var, çok karamsar olduğum şeyler de var ama umutsuzluğu kendime yakıştıramıyorum. Mutluyum çünkü 80 yaşında hâlâ sahnedeyim, şu anda 5 ayrı oyun oynuyorum, sağlığım yerinde. Tiyatro başımın tacı, çok sevdiğim bir işi yapıyorum. Herkese böyle bir hayat bahşedilsin isterim.

        Bahşedilmedi, bence sen hiç vazgeçmeyerek kendi hikâyeni kendin yazdın Genco Abi...

        Haklısın. Emir kulu olarak sanatçı olunmaz. Bence bir sanatçı kendi yolunu kendi çizmeli, kendi kararlarını kendi vermeli. Ben her zaman bağımsız ve özgür olmayı seçtim. Teklif geldi ama memuriyeti reddettim.

        REKLAM

        "GENÇLERİN SEVGİSİ EN BÜYÜK ÖDÜL"

        Muhsin Ertuğrul gençken seni nasıl desteklediyse sen de öyle genç meslektaşlarının yanındasın. Özellikle genç seyirciler için de umudun ta kendisisin.

        Türk tiyatrosuna yeni sahneler kazandıran “Ne olursa olsun vazgeçmeyeceğiz” diyen gençleri gördükçe içim titriyor. Seyircimin yarısından fazlası üniversiteli gençlerden oluşuyor. “Sizi içime sokmak istiyorum” diyen de var, “Benim ömrümden alıp sizi versin” diyen de... Bu öyle güzel bir sevgi ki... Genç kuşakla buluşabiliyor olmak en büyük ödül. Umut dedin ya; ülkemizin geleceği hakkında o kadar çok soru işaretimiz var ki insanlar tutunacak bir dal, umut arıyor. Atatürk’e her geçen gün daha fazla sarılıyoruz. Tiyatroya duyulan ihtiyaç ve ilgi de arttı. Tiyatroya geldiklerinde “Benim gibi düşünen başka insanlar da var, burada hep beraberiz, hep beraber alkışlıyoruz. Demek ki yalnız değilim” diyorlar. “Beraber olursak geleceğimiz hakkında hüküm verirken daha güçlü oluruz” diye düşünüyorlar. Tiyatroda umudu paylaşıyoruz, ilerleyen aydınlığın içinde olduğumuzu görü- yoruz. Etraf zifiri karanlık değil, önemli olan o aydınlığın içinde bulunmak. Beni ayakta tutan da bu; ilerleyen aydınlığın içinde olmak.

        REKLAM

        "ANNEMİN KARNINDA ATA'MIZLA BULUŞMUŞUM"

        “Atatürk’e her geçen gün daha fazla sarılıyoruz” dedin ya, ben birkaç ay önce rüyamda gördüm. Gözlerinden fışkıran ışık hiç aklımdan çıkmıyor...

        Annem bana hamileyken Pera Palas’ta bir balo olmuş, babamla gitmişler. Dans ederlerken annem “Beni Ata’mızın yanına yaklaştır” demiş babama. Hep “Öyle bir ışık vardı ki gözlerinde, şimşekler çakıyordu” diye anlatırdı. Ben de daha anne karnındayken buluş- muşum, yaklaşmışım ne mutlu ki Ata’mıza.

        "KENTER TİYATROSU YAŞAYAN BİR TİYATRO MÜZESİ OLMALI"

        ‘Keşke’lerin var mı Genco Abi?

        En büyük pişmanlığım bir tiyatro salonumun olmaması, bir yere yerleşmemiş olmam. Birtakım borçları ödemekle, gelirlerle giderleri denkleştirmekle uğraşırken göçebe kaldık.

        REKLAM

        Ve yıllarca çatısı altında olduğun Muammer Karaca Tiyatrosu çürümeye terk edildi, babadan kalma Ali Paşa Hanı’nda kurduğun o büyülü mekân kardeşin tarafından doğrandı...

        Öyle üzücü ki... Muammer Karaca ölüme terk edildi, AKM gidiyor. Dram Tiyatrosu mesela, dünyanın başka bir yerinde öyle bir yapı yansaydı yerine hemen çok daha ileri teknolojiyle yenisi yapılırdı. Mabetti orası! Ferhan Şensoy olmasa Ses Tiyatrosu da bugüne kalmayacaktı. Kenter Tiyatrosu mesela, canlarıyla, kanlarıyla yaptılar burayı, borçtan iki yakaları bir araya gelmedi hayatları boyunca. Şimdi de zor ayakta duruyor. Bugün Yıldız Hanım’ın (Kenter) en büyük üzüntüsü bu tiyatronun ne olacağı, birinin eline geçer de alış- veriş merkezine dönüştürülür diye aklı çıkıyor. Dünyanın herhangi bir yerinde olsa, burayı bir belediye hatta devlet alıp yaşayan bir tiyatro müzesi olarak kullanır. En güzel şekilde yenilenir, hem müze olur hem de oyunlar oynanır. Bir tarih yatıyor burada!

        REKLAM

        Genco Erkal’ın, sahneyi Tülay Günal’la paylaştığı ‘Yaşamaya Dair-Bursa Cezaevi’nden Mektuplar’, geçtiğimiz günlerde 300’üncü kez seyirciyle buluştu.

        FOTOĞRAF: Akıncan ABADAN

        Şurada Paylaş!

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ